Bu bölümde genellikle dalışla ilgili temel bilgilere sahip dalıcılara yöneliyoruz.
Amacımız bilgilerini canlı tutmanın yanısıra, kemikleşmiş sualtı eğitim
sistemlerinin ataleti nedeniyle yanlış ya da eksik olarak yerleşmiş bir takım
hurafeleri silmek. Temel dalış eğitiminde bir çok eğitmen vurgunun sadece tüplü
dalışlarda görülebileceğini anlatır. Ancak bunun aksinin kanıtlandığı olaylar
vardır. Sadece bu olayları saymak yerine, tüpsüz dalışlarda, hangi şartlar altında
vurgun görülebileceğini neden sonuç ilişkisi içinde inceleyelim:
GAZ EMİLİMİ
Ortam basıncı değiştiğinde, solunan havadaki azot gazının kısmi basıncı (PN2) da
artacaktır (Şekil 1). Akciğerlerdeki keseciklerin yüzeyinin son derece büyük
olmasından ötürü bu değişiklik saniyelerle ölçülen bir süre sonucunda, akciğeri
terkederek kalbe yönelen temiz kana da yansıyacaktır. Azot gazınınüm atardamar
sistemine yayılması da aynı şekilde saniyelerle ölçülür. Böylece pratik olarak
atardamar sisteminde çözünen gaz derişimi zamana bağlı olmaksızın sadece Henry
Kanunu'yla açıklanabilir. Böylece 30 metreye tüpsüz olarak dalabilen bir dalgıcın
atardamarındaki azot kısmi basıncı bir kaç saniye sonra 3.16 atm'ye ulaşacaktır.
Şekil 1. Azot kısmi basıncının derinliğe göre değişimi

Dokulardaki azot gazının basıncı için aynı şey söz konusu
değildir. Dokulara azot gazının geçmesi vakit gerektirir. Bunun nedeni dokuları
besleyen atardamarların yüzeylerinin kısıtlılığıdır. Kemik kıkırdak gibi
dokuların içinde azot gazının yayılması daha da uzun sürer. Bu tip dokuların
içinde her noktadaki gaz miktarı aynı olmayacaktır. Bu durumda difüzyon (yayılma)
modellemesi kullanılır. Diğer dokularda ise, dokunun her noktasındaki çözünen gaz
derişimi aynıdır ve toplardamardaki derişime eşittir. Bu tip dokulara perfüzyon
(dolaşım) modelleri uygulanır.Perfüzyon modeli ilk kez 1908 yılında J. Haldane
tarafından ortaya atılmıştır. Bu olayın benzeri doğada sıkça görülür.
Örneğin içi su dolu bir kabın altında bir delik açıldığını düşünelim. ılk
anda su miktarı fazla olduğundan, şiddetle boşalacaktır. Ancak boşaldıkça, akış
hızı yavaşlayacaktır (Şekil 2).
Şekil 2. Kaptaki su azaldıkça suyun akış hızı da
yavaşlayacaktır.

Bir şeyin miktarı ile değişme hızı orantılı olduğu bu tip
problemler diferansiyel denklemlerle çözülür. Bu denklemin çözümüde elde edilen
sonuç, eldeki miktarın yarıya düşme süresinin sabit olmasıdır. Yukarıdaki örnek
için, yarılanma süresinin 3 dakika olarak bulunması halinde, başlangıçta 10 litre
su dolu bir kapta 3 dakika sonra 5 litre, 6 dakika sonra ise 2.5 litre su kalacaktır
(Şekil 3). Her 3 dakika geçişte su miktarının yarıya inmesine karşın, teorik
olarak hiç bir zaman su miktarı sıfıra inmeyecektir. Ancak, 6 kere yarı ömür kadar
süre geçtikten sonra pratik olarak suyun boşaldığını kabul edebiliriz (gerçekte
%98.4375'i boşalmıştır). Azot ve diğer inert gazların dokularda emilimi ve atımı
da yarı ömürlerle (T1/2) ifade edilir

Şekil 3. Perfüzyon modeline göre toplardamar ile atardamar
derişimleri ne kadar farklıysa doku o kadar hızlı dolar (ya da boşalır).
Şekil 4. Dokuların azot emilim grafiği. P2 Atardamar kısmi
basıncını göstermektedir. Ortam basıncı değiştiğinde atardamarlardaki azot kismi
basıncı aniden P1'den P2'ye çıkar, ancak dokulardaki azot gazının P2'ye ulaşması
belirli bir süre gerektirir. Bu süre esnasında doku kısmı basıncı her T1/2 süre
geçtiğinde P2 ile arasında kalan basınç farkını yarıya indirir. 6 T1/2
geçtiğinde dokudaki azot kısmi basıncı atardamardakinin %98.4375'ine ulaşmıştır.
Bu anda dokunun azot ile doymuş (satüre) olduğu kabul edilir.
KURAM ve GERÇEKLER
ışte bu yarılanma prensibine göre 30 metrede 1 dakika kalındığında, yarı
ömrü 1 dakika olan dokuda (3.16 + 0.79) / 2 = 1.975 atm azot çözünecektir. Bu
dalgıç yüzeyde sadece 1 dakika kaldığında ise azot gazı ancak ( 1.975 + 0.79) / 2 =
1.3825 atm azot gazı kalır. Bunun ardından yapılacak bir seri tüpsüz dalış
dokularda azot birikimine neden olup sonunda vurguna neden olabilir. Örneğin, Ardarda
yapılan nefesli dalışlarda da azot gazı birikir. 1 dakikalık dalış sonrasında
ancak 6 dakika beklendiğinde, azot seviyesi eski haline döner. Bu da eski seviyesine
ancak %98.4375 kadar yakındır. Ancak kondüsyon olarak bu kadar sık ve derin tüpsüz
dalışı gerçekleştirmek oldukça güç olacaktır. Bununla birlikte sualtı tıp
kaynaklarında yer alan bu tip vakalar vardır. Bunlardan en önemlisi Paulev tarafından
gözlenmiştir (1,2). 5 saatlik bir süre içinde 20 metre derinlikte 2 dakika kalınan 60
dalış yapıldıktan sonra eklem ağrısı, nefes almada güçlük, görüş bozukluğu
ve karın bölgesinde ağrı gibi belirtiler gösteren Paulev'in semptomları, basınç
odasında 6 atm'de yokolmuştur. Daha sonra tedavi US Navy tablolarına göre yapılmış
ve 19 saat 57 dakika sürmüştür (1).
1967'deki çalışmasıyla da yukarıda azot emilimiyle ilgili verdiğimiz kuramsal
bilgilerin doğruluğunu kanıtlayan Paulev, nefesli dalışlarda doygunluk sınırının
üzerinde, bir başka deyimle kabarcık oluşturmaya yetecek kadar gaz birikimi
oluşabileceğini göstermiştir.
Bunların yanısıra, Tuamotu'da nefesle dalan Polinezyalı dalgıçların Taravana
adını verdikleri vurgun benzeri belirtiler de bu konudaki önemli örneklerdendir (3).
SCUBA DALIŞLARINDAN SONRA NEFESLİ DALIŞ
Tabii 6 saat boyunca 20 metreye 2'şer dakikalık dalışlar yapmak herkesin harcı
değil. Ancak unutulmaması gereken nokta, tüplü dalışlardan sonra önemli miktarda
azot gazının vücutta kalmasıdır. Azot gazının birikmesinin yanısıra, nefesli
dalışların kabarcık dolaşımını da tetikleyici etkisi olabilir. Dekompresyon
sınırlarından uzakta yapılan tüplü dalış sonrasında bile bir çok kabarcık
akciğerlerde tutulacaktır. Tüplü dalışların hemen ardından yapılacak tüpsüz
dalışlar sırasında, akciğerlerde tutulan mikrokabarcıkların hacmi küçülecek,
böylece akciğerlerdeki kılcal damarlardan kurtularak dolaşım sistemine
karışabileceklerdir (4). Bu nedenle tüplü dalışlardan sonra, çok sayıda nefesli
derin dalış yapmaktan kaçınmak gerekir.
|